17 Kasım 2019
Bulgar öğretmen sınıfa girdi yine bir gün, öğrenciler de sıralarında oturuyordu… Sınıf defterini açtı ve başladı en acı sözcüklere ses vermeye… Her okunan isimde kalbe saplanan eşsiz acı, daha önce sınıfta hiç duyulmamış yeni kelimelerle daha da derine indi… Hiç duyulmayan bir isim vardı sınıfta… Önceden adı hiç okunmayan yeni bir isimdi artık defterdeki… O günlerde sınıf defterlerinde okunanlar sadece bir isimden ibaret değildi elbette… Okulla sınırlı kalmadı çünkü asimilasyon… Kültürel ve dini özgürlüklerle birlikte tüm insan haklarına yönelik saldırılar hüküm sürüyordu. Baskılar ve acılar her geçen gün daha da artıyordu. Demografik korkuları, onlara her şeyi yaptırıyordu. Arapça ve Türkçe yazılı mezar taşları kazınıyor, paramparça ediliyordu. Çocuklara sünnet yasağı uygulanıyordu. Türkçe konuşmak ve camilere gitmek yasaktı. Türkler en ağır işlerde çalıştırılıyor, Türkçe gazete ve dergiler bir bir kapatılıyordu. Kurallara uymayanları ise türlü türlü cezalar, işkenceler bekliyordu. 70’lerden sonra Bulgaristan’da Türk diye bir azınlığın olmadığı, bu kişilerin Osmanlı döneminde Müslümanlaştırılan Bulgarlar olduğu yazılıp çiziliyordu. Ağır cezalar ve işkenceler devam ederken, ruh ve beden için ölüm, göz açıp kapamak kadar uzaktı… Sıra ona da gelmişti… Yüz binlerce Türk yola koyuldu… Mayıs 1989’da bildiri okundu ve sınırların açıldığı ifade edilmişti. Gönüllü turistik ziyaret diye adlandırıldı, Haziran’da başlayan yüzbinlerce Bulgaristan Türkünün katıldığı ‘Zorunlu Göç’… Kapıkuleden ufka kadar uzanırken kuyruklar, o ufku delip yeni bir hayalin başlangıcıydı toprağa değen alınlarda olanlar… 2012 yılında Bulgaristan Parlamentosu asimilasyon bildirisini kabul etti. Bildirinin ikinci maddesinde şu ifadeler yer aldı: “360.000’den fazla Türk kökenli Bulgar vatandaşının 1989 yılında ülkeden kovulmasını, totoliter rejim tarafından işlenen bir tür etnik temizlik olarak ilan ediyoruz.” Zorunlu göçün üzerinden 30 yıl geçti… Yaşanan acılar, çekilen işkenceler ve çileler ise hala hatırda ve yüz yıllar da geçse hatırda kalmaya devam edecek. 30 yıl oldu ata yurdundan kopup, ana yurdun toprağını öpeli... Bulgaristan'ın 1984-1989 yılları arasında Bulgaristan Türklerine yönelik uyguladığı asimilasyon politikasından kaçan yaklaşık 350 bin Bulgaristan Türkünün "zorunlu göçü"nün üzerinden 30 yıl geçti. 1989 yılında gerçekleşen ‘zorunlu göç’, Avrupa’nın 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük ‘zorunlu göçü’ oldu. O kara günlerin üzerinden 30 yıl geçti. 2019 yılı 16 Kasım’da Belediyemiz ve Balkan Yarımadası Göçmenleri Derneği tarafından, Gazeteci Yalçın Bayer ve Prof. Dr. Necdet Tekin moderatörlüğünde, “Son Göçün 30. Yılı Ulusal Sempozyumu” gerçekleştirildi. Lüleburgaz Yıldızları Kadın Akademisinde (LYKA) gerçekleştirilen ulusal sempozyum, Öğretmen-Tarihçi Ali Arslan tarafından hazırlanan ‘Yerel Basında Göç ve Göç Fotoğrafları’ sergisinin gezilmesiyle başladı. Kırklareli Milletvekili Turabi Kayan, Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygün ve Belediye Başkanımız Dr. Murat Gerenli’nin konuşmalarının ardından başlayan 1. oturumda, Öğretmen-Tarihçi Ali Arslan Göç Olgusu Sürecinde Lüleburgaz Belleği başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Araştırmacı Yazar Eski TRT Görevlisi Metin Edirneli de 1989 Zorunlu Göçü hakkında bilgiler verdi. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Uzmanı Yıldırım Ağanoğlu da ‘Balkan Harbi ve Mübadele Sonrasında Yaşanan Göçlerin Muhacır ve Mübadiller Üzerindeki Etkisi’ni paylaştı. Dokuz Eylül Üniversitesinden Prof. Dr. Kemal Arı 'Mübadele ve Mübadele Sürecinde Yaşananlar' hakkında önemli bilgiler aktardı. Marmara Üniversitesinden Dr. Neval Konuk Halaçoğlu ‘2. Dünya Savaşı Sırasında Selanik’ten Göç Eden Türkler’ hakkında değerlendirmelerde bulundu. Trakya Üniversitesinden Prof. Dr. Hasan Dilan’ın ‘Uluslararası Platformda Göç’ sunumuyla ilk oturum sona erdi. 2. oturum Yıldız Üniversitesinden Prof. Dr. Mehmet Hacısalihoğlu’nun ‘1989 Göçünün Balkanlardan Türkiye’ye Göç Tarihindeki Yeri ve Önemi’ hakkında paylaştığı bilgilerle başladı. Oturumun devamında, Kırklareli Üniversitesinden Dr. Hasan Demirhan ‘1984-1989 Yılları Arasında Bulgarların Türklere Uyguladığı Asimilasyon Politikaları’ hakkında önemli bilgiler verdi. Koleksiyoner-Araştırmacı Mustafa Gültekin de ‘1935 Öncesi Kaçak Göçler’ başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Ege Üniversitesinden Dr. İbrahim Hamamoğlu, ‘20. Yüzyılın İlk Yıllarındaki İzmir’e Bir Yolculuk ve Bir Günlük’ başlığını taşıyan sunumunu gerçekleştirdi. Adnan Menderes Üniversitesinden Dr. Derya Genç Acar’ın ‘Göçler ve Sinema’ sunumuyla ‘Son Göçün 30. Yılı Ulusal Sempozyumu’ sona erdi.